31 Temmuz 2009 Cuma

Tatildeyim :))

Merhaba arkadaşlar!Bir süredir bloğuma uğrayamadım ne yazık ki.Nete girme imkanını bulamadım pek fazlaca.Ve merak edenlerim olmuş,yani merak etmişsiniz sağolun,varolun :) Böyle olmasını istemedim ama, ancak yazma imkanı bulabiliyorum.Son postumda zaten iki kez netin azizliğine uğramıştım ve yazım yarım kalmıştı.Sitemizin bahçesindeki güllerin güzelliğinden de bahsetmiştim her ne kadar siz okuyamasanız da.Bu postta site bahçemizdeki güllerden çektiğim bir kaç kareyi koydum bu kez.Beğenenler olmuştu bizim siteyi.Doğrusu çok memnunum burada oturmaktan.Özel tıp merkezi,sağlık ocağı,sineması,bir kaç ilköğretim okulu,alış-veriş merkezi,spor kulübü,havuzu,ptt'si,birkaç bankası ve aklıma gelmeyen daha başka hizmetleri ile ayağımın altında herşey.Ankara'ya yerleşmeyi düşünenler için çok doğru bir seçim olacağı ve kesinlikle pişman olmayacakları iddiasındayım:)
Şu anda Aydıncık'ta tatildeyim.Bir süre daha tatilde olacağım.Tatilim sanırım bir ay kadar daha sürecek.Bu yüzden bloğuma post ekleyemeyebilirim bu dönem boyunca.Gene de arada imkan bulursam uğrayabilirim.Şimdilik hepiniz hoşçakalın arkadaşlar.Aydıncıklı olanlarınız ; meraketmeyin,sizin yerinize de giriyorum denize :))





16 Temmuz 2009 Perşembe

Bizim İboş :)

Bu bizim İboş :) Daha önceki postlarımdan birinde size, bizim kedilerden bahsederken "ilginç bir olaydan ilerde bahsedeceğim" demiştim.Aslında fotoğraflarını bile hazırlamıştım ama bir türlü sıra ona gelmedi.Bundan önceki yazdığım postu tekrar yazmak gelmiyo içimden.Bu yüzden kısaca İboş'tan bahsedicem.İboş'un mekanı bizim memleketteki evin bahçesidir.Yıllardır bizim ile beraber yaşıyor.Ben tam olarak bilmiyorum kaç yıldır var.Onu ilk gördüğüm zamandan bu yana en az 5-6 yıl olmuş olmalı.İlk gördüğümde küçücüktü,hatırlıyorum.
Burda Altın ile karşı karşıya....

Evin önünde...
Bu fotoğrafları çektiğim gün.İboş paçayı ölümden kılpayı kurtarmıştı.Sömestr tatilinde memlekete gittiğimde çektim bu fotoğrafları.O gün babam, arka plandaki hercai menekşelerin içinde büyümüş bir kaç fidanı sökmeye karar vermiş ve başlamış kazmaya.Menekşelerin içini genellikle kendine mekan tutan İboşu son anda farketmiş babam.Değilse mekanı cennet olmuştu çoktan.
İboş da hayatımıza renk katan karakterlerden birisi bizim.Ben orada olmasam da haberlerini alıyorum.Bir gün başına bir iş gelecek ama...Bundan önceki başına gelen son olay ise şöyle...
Üst katta oturan erkek kardeşimin eşi,gece evine gitmek için bahçeden geçerken karanlıkta yumşak bir şeye bastığını anlamış ve biraz da korkup hemen evine çıkmış.İboş'u öldürdüğünü sanmış,üzülmüş.Balkondan falan bakmış,onun hareketsiz öylece bir zaman durduğunu görmüş.O üzülüp dururken İboş menekşelerin içine dalmış.Ama bir süre bacağından sakatlanmış.
Bakalım daha ne kadar bizimle birlikte olacak.Aslında merakedip duruyorum ömürleri yaklaşık kaç yıl civarında ama netten bir türlü bakmaya fırsatım olmadı.Sıra buna gelemedi :) Çok yakında Aydıncık'a gidiyorum.Görmeyeli nasıl bakalım.Bu arada bu ismi ona yiğenim takmış.Birlikte büyümüş sayılırlar :)

12 Temmuz 2009 Pazar

Victoria ve Sosyete Mantısı

Sitemizin bahçesinde biraz oturayım dedim.Bahçemiz bakımlıdır bakımlı olmaya da (o kadar kabarık bir çevre aidatı ödüyoruz ne de olsa :P)biraz da ağaçlar daha büyük olsaydı...Ne güzel olurdu.Binalar yüksek ve yeşil alan geniş bizim buralarda.Bir dışarı çıkıyoruz,Ağaçlar küçük olduğu için altına sığınacak bir ağaç gölgesi bile yok.Araç beklesen öyle,güneşin altında cayır cayır yanıyosun mazaallah.Yakında bir market var.Oraya bile gitmek için akşamüstünü bekliyorum.Aydıncık'a gidince napıcam bakalım...
Sayın okuyucu :) O kadar yazdım çizdim,emek sarfettim.Ama 2 gündür beni Bakırköy'e yollamak için var gücünü kullanan şu pc yetmiyomuş gibi,bir de netten koptuğu için yazdıklarımı kaydetmemesi kopyalamak istememe rağmen kopyalamadan yazdıklarımın sillinmesi...Neredeyse sabah olmuşken hem de...Beni nasıl gerer acaba????Başlığı görüyosunuz,vaktim olursa yeniden anlatacağım yarın,yani bugün.Bu iki addan nasıl bir öykü çıkarıcam acaba dersiniz?Tahmini olan varsa yazabilir yani...(vakit:13 temmuz sabaha doğru)
(vakit:14 temmuz geceyarısı)İnanmıyorum ya,1 saatten fazladır yazıyorum ve bu da uçtu gitti.Bu net denen meredin gazabına uğruyorum.Tuşa basmış bulundum bir kere.Değilse önce neti bağlasam böyle olmıycaktı.Deli oldum ben yaaaa.




9 Temmuz 2009 Perşembe

Sarı Kız

Edremit Körfezi'ne bakan Kaz Dağı'nın hörgücünde bir yatır vardır.Her yıl, ağustos ortasından eylül'ün ortasına kadar katar katar kervanlar, bu yatırın ziyaretçilerini Kazdağı'nın tepesine ulaştırır. Çadırlar kurulur. Pazarlar, sergiler açılır. Alışveriş, eğlence, cümbüş hep o günlere saklanır. Kazdağı sanki bir kol çengi olmuştur. hop oturur hop kalkar.

Kazdağında yatan evliya "Sarı Kız" diye anılır. Nereden gelmiştir, kimin soyundan, kimin kimin huyundan? Hakkında öyle çok şey söylenmez.Ancak, oralarda kime sorsanız, size sonbaharın parlak gecelerinde Kazdağı'nın hörgücündeki yatırın üzerine nur indiğini; bunu kendisininde, babasının da, emmisinin, halasınında gözleriyle gödüğünü yemin billah söyler.Halbuki, yemin etmesine gerek yok... Eski Yunan şair Homeros'tan beri buralardan geçen kaç yazıcı, sarı Kız'ın üzerine geceleri nur indiğini yazmış.

Bir zamanlar Edremitte bir dünya güzeli bir kız varmış. Sarı saçları,iki ışık demeti gibi omuzundan dökülür;ela gözleri, tatlı sular gibi tatlı tatlı bakarmış.Kız, bu dünyada yaşıyormuş ama, bu dünyanın adamı değilmiş. Aklı fikri Hak Yaradan'ın muhabbetinde, gözü gönlü O'nun aşkında kararlıymış. Sarı kız, şu cihan içre ne varsa onu Hak bilir, Hak tecellisi görür,ona göre davranırmış. Cömertmiş, doğruymuş, sadık ve vefalıymış.

Sarı Kız'ı hangi genç görse hemen ağzı, dili bağlanır, ona aşık olurmuş. Derhal araya aracılar konur, "Aman, düğün dernek edelim,Sarı Kız'ı bana versinler" diye niyazlar, yalvarmalar başlarmış.

Ama, Sarı Kız hiç kimseyle evlenmek istemez, her isteyeni reddedermiş. Kimseye de derdini anlatamaz, -Benim Hak'tan başka bir şeyle alışverişim yok diyemezmiş.

Gün günden herkesin sabrı tükenmeye, canı sıkılmaya başlamış.Önce küçük dedikodular, sonra büyük büyük iftiralar Edremit'e yayılmış. Sarı Kız sustukça söylentiler büyümüş, diken diken,çatal çatal olmuş. Zavallı merak ediyor, kendi kendine "acaba şu insanoğlu, kendi gibi olmayanlara karşı daha ne kadar zalim, ne kadar anlayışsız olabilir" diye soruyormuş.

Birgün memleketin ileri gelenleri Sarı Kız'ın babasını yolda çevirmişler:
-Ya namusunu temizle, ya çek burdan git. Kızın kötü yoldadır, biz böyle şey istemeyiz! diye dayatmışlar. Zavallı adam, dünya güzeli kızından bir fenalık görmemiş ama, o da onu anlayamıyor!O dalıp dalıp gitmeler, günlerce aç susuz dolaşmalar.Buynum kıldan ince, deyip her şeye boyun vermeler... Ama, iş evlenmeye geldimi hayır diye dayatmalar... Bütün bunlar niçin? Sonra, mademki iş bu hale geldi!. Gerçekten bu lekeyi temizlemek gerek.Ertesi gün adamcağız, kümesten kazları çıkarmış, Sarı Kız'ı yanına almış. Varmışlar Kazdağı'na... Kızına, biraz kaz güdelim demiş ama niyeti, bir punduna getirip yalnızca aşağı inmekmiş. Sarı Kız, orada kaderiyle başbaşa kalacak. Kazdağı'nda, bir gece geceleyip de sabaha sağ çıkan yok ki kızı çıksın. Orada ölür gider, babası da âlemin dilinden kurtulur. Sarı Kız, babasının niyetini yüreğinden okumuşmuş.Babasının ardından bakmış da "haydi güle güle, var selametle"demiş, kazlarını süre süre tepelere doğru yürümüş.

Babasının iki gözü iki çeşme, sel sel ağlarmış., Kazdağı'nın ayazı yüzüne vurdukça "vay kızım, Sarı Kız'ım" diye dövünürmüş!....

Ne ki, korktuğu gibi, Sarı Kız ölmemiş. Onu bir zaman sonra oduncular, Kazdağı ormanlarında dolaşırken görüvermişler. "Vay demişler, adam bizi aldatmış. Kızı öldürdüm dediydi!"Meseleyi haber alınca ,içi pişmanlık ateşiyle alev alev yanan Sarı Kız'ın babası, sevinsin mi, dövünsün mü? Yamçısını sırtına almış, başlamış yokuşu tırmanmaya."Hey demişler , kar var, tipİ var, delirdin mi?"Artık bunları kim dinler? Bir solukta yolun yarısını gitmiş, Ortalık göz gözü görmüyormuş. Derken önünde bir ışık belirmiş. O ışıkla beraber ne kar kalmış, ne tipi. Hava ısınmış, etrafı nefis kokular bürünmüş. Işık gitmiş, adam gitmiş, ta doruğa varmışlar. Birden ışık şöyle bir titreyince , ne görsün? Sarı Kız güle güle babasının boynuna sarılmaz mı? Ne sitem, ne ağıt, ne şikayet... "Gel babam, sana çorba pişirdim, sana döşek serdim"diye onu bir mağaraya sokmuş. Sabaha kadar söyleşip gülüşmüşler. Baba anlamış, iyice anlamış;Sarı Kız, bu dünyanın adamı değil, o ermişlerden bir ermiş!

Sabah olunca, bir namaz kılayım, diye adam davranmış. Sarı Kız,"dur baba, sen deniz suyuyla abdest alırsın" diye Kazdağı'ndan testisini uzatınca, aşağıda, testiye denizden suyu dolduruvermiş.Ama, babanın bütün yalvarıp yakarması boşuna gitmiş. Sarı Kız'ı bir daha aşağı inmeye razı edememiş. Sarı Kız, "benim masumiyetimi onlara sen haber ver. Hem ben, Edremit'e beddua ettim. Bundan böyle kazları yağlı, kızları sevdalı olacak. Kim bu sevdaya tutulursa mevlam kolaylık versin... Edremit'ten kız seven yanacak, ama ne yanacak!..."
Alıntıdır.

3 Temmuz 2009 Cuma

AYDINCIK--3

Fotoğrafları bu kış çektim.Narenciyeler bizim bahçeden ve papatyalar erken açanlardandı.O yüzden şekilleri bir garipti.Fener Tepesi'ni papatyalar sarıya boyamışken göremedim.Erken dönmek zorundaydım ne yazık.



Limon,bahçemizden....
Portakal,bahçemizden....
Sarı papatyalar,Fener Tepesi'den....
Çoğunuz bilir,eşsiz kokusuyla nergis...Gene Fener Tepesi'nden...
Bu da bizim oralarda sıkça görebileceğiniz bir kamelya türü....