9 Mayıs 2009 Cumartesi

Şimdi Kırlarda Olmak Vardı

Eskiden böyle havaları ne çok severdim.Hayat bir başka güzel gelirdi,içim içime sığmazdı.Oysa şimdi...O cıvıl cıvıllık,güneşin tenimi yakması,içimde anlatılması zor bir hüzünle karışık duygular yaşatıyor bana."Dünya ne de güzel,hayat ne de güzel" dese de bir yanım,içi boşaltılmış bir çanta gibiyim.İçi boş bir çantanın bir yerlere gitmesi ne kadar anlamsız ise,benim içinde öyle...İçimden hiçbir yere gitmek gelmiyor,hiçbirşey yapmak gelmiyor...Tek başına neyden zevk alabilir ki insan.Hep alış-veriş gezmeleriyle olmuyor ki!Alışverişe çıktığımda istediğim gibi dolaşıyorum mağazaları.Aman bekletmiyim,sıkılınmasın gibi düşüncelerle kendime tedirginlik yaratacak nedenlerim yok artık...İstediğim mağazada istediğim kadar oyalanabiliyorum.Yalnızlık her ne kadar huzur veren bir duygu da olsa,işte böyle olumsuz yanları yok değil.Yemek yemek için tek başıma bir lokantaya oturmaktan geri kalmasamda,kendimi pek rahat hissedemiyorum.Yanında biriyle yemek yerken olduğu gibi...Benim yaşımdaki insanların çoğu evli çiftler olduğundan,öyle sık sık takılamıyor da insan arkadaşlarına.Sonuçta herkesin bir aile yaşamı var.Rahatsız etmiyim duygusu sarıyor beni."Özgürlük!Özgürlük" diye bağıranlardan olmadım hayatımda pek fazla.Atilla İlhan'ın da dediği gibi,"özgürlük suç ortağı bir sevgiliyle paylaşılacak".Tek başına özgürlüğün ne tadı var ki :) "Özgürlük" diye bağırdığım zamanlar da olmuştur geçmişte elbette.Ama çok haklı sebeplerim vardı o zamanlar...Otokontrolü oldukça gelişmiş bir insanım ben oldum olası...Tek başıma yaşamaya alışkınımdır.Eskiden beri insanlardan birşeyler istemeyi de çok fazla sevmem.Mesela arkadaşlarım herhangi bir yere yalnız gitmek istemedikleri için "şuraya gidelim mi,buraya gidelim mi?"gibi ricalarda bulunarak yanlarına birini takarlardı muhakkak...Bunu ben ömrü hayatımda yaptığımı hatırlamıyorum hiç.Üniversiteyi kazandığım zaman,evimden oldukça uzaklarda bir şehre gittim.Yurtta kalmaya başladım.O ilk günlerde bile herşeyi kendi başıma halletmişimdir.Arkadaşlar birerli,ikişerli gruplar oluşturmaya ilk günden başlamışken ben tek başıma arşınlardım o küçük şehrin sokaklarını...İnsanlara yardımetmeyi severim.Hele de yaşlılara...Nerdeyse görev sayarım kendime..İnsanlardan kaçmam.Ama insanlara hızla yakınlaşamam da...Özellikle de o zamanlar...Çok da memnuniyetsiz değilim bu özelliğimden.Bunun için pişmanlık yaşayacağım bir durum olmadı diyecektim tam,ama aklıma platonik bir aşk hikayem geldi eskilerden.Evet,bir kez yaşadım bu özelliğimden kaynaklanan bir pişmanlığı.Ama bu halimle bile, tersi yöndeki pişmanlıklarım daha çok oldu ne yazık."Neden daha dikkat etmedim ki?Keşke biraz daha dikkat etseydim,uzak dursaydım ondan"gibi.Beni çok üzüp yıpratacak insanlar olmadı değil hayatımda.Ki,bunlar genelde hep hemcinslerim olmuştur...
Keşke kırlar,bayırlar yakın olsaydı şimdi bana...15-20 li yaşlarda olduğu gibi,elime kitabımı alıp çıkmak vardı kırlara...Sıcak güneş tenimi yakarken,yeşil çimenler üzerine uzanıp,çeşit çeşit böceklerin üzerimde gezmesine aldırmadan,iliklerim ısınıncaya,üzerime baharın o tatlı rehaveti çökünceye,kah sağa kah sola dönüp,kah başımı çimenlere yaslayıp,kah ellerimle onları yoklayıp,kah uzaktan gelen sesleri gözüm kapalı, bir hayal alemindeymiş gibi dinleyip, kah mutluluğu düşleyerek,kah kitabımın sayfalarına tekrar dönerek yuvarlanıp durabilseydim kırlarda...