31 Ağustos 2009 Pazartesi

Bilseydin

Bilseydin....

Gözyaşlarım akmıyor artık gözlerimden,

Kendi çığlıklarında sağır oldu bu gece

Yüreğim

İçin için ağlıyor.....

Oysa nasıl da küllerimden doğmuştum yeniden...

Bilseydin....


_______________________31.08.2009

Ödül :)


Ne desem bilmem ki,ben böyle şeylere alışık değilim.Başarılı olmak,ödüller almak şüphesiz herkesin gönlünde yatan bir aslan.Bu ve daha önceki bloğumda dahil,hiç ödül almamıştım.Burada benim için önemli olan,akıllardan geçmemdir asıl.Sanal dünyada da olsa,bir değer taşıdığını hissetmek.İnsana kendini bundan daha iyi ne hissettirebilir ki...Teşekkürler Hakan-can :) Ama mim konusuna alerjim var biliyorsun.Daha önce bir yorumda paylaşmıştım.O yüzden bunu atlamak istiyorum bennnn :)

11 Ağustos 2009 Salı

Bir Kediyim

Ben küçük bir kediyim,
Soğuk ve karanlık gecelerin yalnızlığında,
Daha doyamadan annesinden koparılmış,
Küçük bir kediyim ben
Umarsızca gecelerin koynuna atılmış...

Küçüçük bir kediyim ben,
Yaşama dair küçük umutları olan,
Belki biraz süt,biraz ekmek,
Hergün yesem hiç bıkmam,
Kuru bir köşe, olursa biraz da sıcak,
Hele varsa bana açılmış bir de kucak
Dünyanın en mutlusu olurum o zaman...

Küçük bir kediyim ben,
Korkuyorum sevgi beklediğim ellerden,
Korkuyorum yeniden işkence görmekten,
Küçücük bir kediyim ben,
Hayatınızın bir köşesine eklenmeyi bekleyen,
Buna ölesiye muhtaç,
Bunu ölesiye isteyen!...

_________________________________22.2.2007

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Civanım :)))

Şimdi çok laf edemeyeyeceğim
Etmemi bekleme civanım,
Günüm günüme tutmuyor
Anım anıma.

Kızgınım bu aralar kendime,
Kafam karışık ,
Hayatımda
Yerine oturtmam gereken bir çok parça.
Bak yazamaz da oldum çizemez de,
Kına yakarsın belki bir tarafına...

Şimdi çok laf edemeyeceğim,
Bekleme civanım.
Bekle...
Lafımı günü geldiğinde edeceğim.....

31 Temmuz 2009 Cuma

Tatildeyim :))

Merhaba arkadaşlar!Bir süredir bloğuma uğrayamadım ne yazık ki.Nete girme imkanını bulamadım pek fazlaca.Ve merak edenlerim olmuş,yani merak etmişsiniz sağolun,varolun :) Böyle olmasını istemedim ama, ancak yazma imkanı bulabiliyorum.Son postumda zaten iki kez netin azizliğine uğramıştım ve yazım yarım kalmıştı.Sitemizin bahçesindeki güllerin güzelliğinden de bahsetmiştim her ne kadar siz okuyamasanız da.Bu postta site bahçemizdeki güllerden çektiğim bir kaç kareyi koydum bu kez.Beğenenler olmuştu bizim siteyi.Doğrusu çok memnunum burada oturmaktan.Özel tıp merkezi,sağlık ocağı,sineması,bir kaç ilköğretim okulu,alış-veriş merkezi,spor kulübü,havuzu,ptt'si,birkaç bankası ve aklıma gelmeyen daha başka hizmetleri ile ayağımın altında herşey.Ankara'ya yerleşmeyi düşünenler için çok doğru bir seçim olacağı ve kesinlikle pişman olmayacakları iddiasındayım:)
Şu anda Aydıncık'ta tatildeyim.Bir süre daha tatilde olacağım.Tatilim sanırım bir ay kadar daha sürecek.Bu yüzden bloğuma post ekleyemeyebilirim bu dönem boyunca.Gene de arada imkan bulursam uğrayabilirim.Şimdilik hepiniz hoşçakalın arkadaşlar.Aydıncıklı olanlarınız ; meraketmeyin,sizin yerinize de giriyorum denize :))





16 Temmuz 2009 Perşembe

Bizim İboş :)

Bu bizim İboş :) Daha önceki postlarımdan birinde size, bizim kedilerden bahsederken "ilginç bir olaydan ilerde bahsedeceğim" demiştim.Aslında fotoğraflarını bile hazırlamıştım ama bir türlü sıra ona gelmedi.Bundan önceki yazdığım postu tekrar yazmak gelmiyo içimden.Bu yüzden kısaca İboş'tan bahsedicem.İboş'un mekanı bizim memleketteki evin bahçesidir.Yıllardır bizim ile beraber yaşıyor.Ben tam olarak bilmiyorum kaç yıldır var.Onu ilk gördüğüm zamandan bu yana en az 5-6 yıl olmuş olmalı.İlk gördüğümde küçücüktü,hatırlıyorum.
Burda Altın ile karşı karşıya....

Evin önünde...
Bu fotoğrafları çektiğim gün.İboş paçayı ölümden kılpayı kurtarmıştı.Sömestr tatilinde memlekete gittiğimde çektim bu fotoğrafları.O gün babam, arka plandaki hercai menekşelerin içinde büyümüş bir kaç fidanı sökmeye karar vermiş ve başlamış kazmaya.Menekşelerin içini genellikle kendine mekan tutan İboşu son anda farketmiş babam.Değilse mekanı cennet olmuştu çoktan.
İboş da hayatımıza renk katan karakterlerden birisi bizim.Ben orada olmasam da haberlerini alıyorum.Bir gün başına bir iş gelecek ama...Bundan önceki başına gelen son olay ise şöyle...
Üst katta oturan erkek kardeşimin eşi,gece evine gitmek için bahçeden geçerken karanlıkta yumşak bir şeye bastığını anlamış ve biraz da korkup hemen evine çıkmış.İboş'u öldürdüğünü sanmış,üzülmüş.Balkondan falan bakmış,onun hareketsiz öylece bir zaman durduğunu görmüş.O üzülüp dururken İboş menekşelerin içine dalmış.Ama bir süre bacağından sakatlanmış.
Bakalım daha ne kadar bizimle birlikte olacak.Aslında merakedip duruyorum ömürleri yaklaşık kaç yıl civarında ama netten bir türlü bakmaya fırsatım olmadı.Sıra buna gelemedi :) Çok yakında Aydıncık'a gidiyorum.Görmeyeli nasıl bakalım.Bu arada bu ismi ona yiğenim takmış.Birlikte büyümüş sayılırlar :)

12 Temmuz 2009 Pazar

Victoria ve Sosyete Mantısı

Sitemizin bahçesinde biraz oturayım dedim.Bahçemiz bakımlıdır bakımlı olmaya da (o kadar kabarık bir çevre aidatı ödüyoruz ne de olsa :P)biraz da ağaçlar daha büyük olsaydı...Ne güzel olurdu.Binalar yüksek ve yeşil alan geniş bizim buralarda.Bir dışarı çıkıyoruz,Ağaçlar küçük olduğu için altına sığınacak bir ağaç gölgesi bile yok.Araç beklesen öyle,güneşin altında cayır cayır yanıyosun mazaallah.Yakında bir market var.Oraya bile gitmek için akşamüstünü bekliyorum.Aydıncık'a gidince napıcam bakalım...
Sayın okuyucu :) O kadar yazdım çizdim,emek sarfettim.Ama 2 gündür beni Bakırköy'e yollamak için var gücünü kullanan şu pc yetmiyomuş gibi,bir de netten koptuğu için yazdıklarımı kaydetmemesi kopyalamak istememe rağmen kopyalamadan yazdıklarımın sillinmesi...Neredeyse sabah olmuşken hem de...Beni nasıl gerer acaba????Başlığı görüyosunuz,vaktim olursa yeniden anlatacağım yarın,yani bugün.Bu iki addan nasıl bir öykü çıkarıcam acaba dersiniz?Tahmini olan varsa yazabilir yani...(vakit:13 temmuz sabaha doğru)
(vakit:14 temmuz geceyarısı)İnanmıyorum ya,1 saatten fazladır yazıyorum ve bu da uçtu gitti.Bu net denen meredin gazabına uğruyorum.Tuşa basmış bulundum bir kere.Değilse önce neti bağlasam böyle olmıycaktı.Deli oldum ben yaaaa.




9 Temmuz 2009 Perşembe

Sarı Kız

Edremit Körfezi'ne bakan Kaz Dağı'nın hörgücünde bir yatır vardır.Her yıl, ağustos ortasından eylül'ün ortasına kadar katar katar kervanlar, bu yatırın ziyaretçilerini Kazdağı'nın tepesine ulaştırır. Çadırlar kurulur. Pazarlar, sergiler açılır. Alışveriş, eğlence, cümbüş hep o günlere saklanır. Kazdağı sanki bir kol çengi olmuştur. hop oturur hop kalkar.

Kazdağında yatan evliya "Sarı Kız" diye anılır. Nereden gelmiştir, kimin soyundan, kimin kimin huyundan? Hakkında öyle çok şey söylenmez.Ancak, oralarda kime sorsanız, size sonbaharın parlak gecelerinde Kazdağı'nın hörgücündeki yatırın üzerine nur indiğini; bunu kendisininde, babasının da, emmisinin, halasınında gözleriyle gödüğünü yemin billah söyler.Halbuki, yemin etmesine gerek yok... Eski Yunan şair Homeros'tan beri buralardan geçen kaç yazıcı, sarı Kız'ın üzerine geceleri nur indiğini yazmış.

Bir zamanlar Edremitte bir dünya güzeli bir kız varmış. Sarı saçları,iki ışık demeti gibi omuzundan dökülür;ela gözleri, tatlı sular gibi tatlı tatlı bakarmış.Kız, bu dünyada yaşıyormuş ama, bu dünyanın adamı değilmiş. Aklı fikri Hak Yaradan'ın muhabbetinde, gözü gönlü O'nun aşkında kararlıymış. Sarı kız, şu cihan içre ne varsa onu Hak bilir, Hak tecellisi görür,ona göre davranırmış. Cömertmiş, doğruymuş, sadık ve vefalıymış.

Sarı Kız'ı hangi genç görse hemen ağzı, dili bağlanır, ona aşık olurmuş. Derhal araya aracılar konur, "Aman, düğün dernek edelim,Sarı Kız'ı bana versinler" diye niyazlar, yalvarmalar başlarmış.

Ama, Sarı Kız hiç kimseyle evlenmek istemez, her isteyeni reddedermiş. Kimseye de derdini anlatamaz, -Benim Hak'tan başka bir şeyle alışverişim yok diyemezmiş.

Gün günden herkesin sabrı tükenmeye, canı sıkılmaya başlamış.Önce küçük dedikodular, sonra büyük büyük iftiralar Edremit'e yayılmış. Sarı Kız sustukça söylentiler büyümüş, diken diken,çatal çatal olmuş. Zavallı merak ediyor, kendi kendine "acaba şu insanoğlu, kendi gibi olmayanlara karşı daha ne kadar zalim, ne kadar anlayışsız olabilir" diye soruyormuş.

Birgün memleketin ileri gelenleri Sarı Kız'ın babasını yolda çevirmişler:
-Ya namusunu temizle, ya çek burdan git. Kızın kötü yoldadır, biz böyle şey istemeyiz! diye dayatmışlar. Zavallı adam, dünya güzeli kızından bir fenalık görmemiş ama, o da onu anlayamıyor!O dalıp dalıp gitmeler, günlerce aç susuz dolaşmalar.Buynum kıldan ince, deyip her şeye boyun vermeler... Ama, iş evlenmeye geldimi hayır diye dayatmalar... Bütün bunlar niçin? Sonra, mademki iş bu hale geldi!. Gerçekten bu lekeyi temizlemek gerek.Ertesi gün adamcağız, kümesten kazları çıkarmış, Sarı Kız'ı yanına almış. Varmışlar Kazdağı'na... Kızına, biraz kaz güdelim demiş ama niyeti, bir punduna getirip yalnızca aşağı inmekmiş. Sarı Kız, orada kaderiyle başbaşa kalacak. Kazdağı'nda, bir gece geceleyip de sabaha sağ çıkan yok ki kızı çıksın. Orada ölür gider, babası da âlemin dilinden kurtulur. Sarı Kız, babasının niyetini yüreğinden okumuşmuş.Babasının ardından bakmış da "haydi güle güle, var selametle"demiş, kazlarını süre süre tepelere doğru yürümüş.

Babasının iki gözü iki çeşme, sel sel ağlarmış., Kazdağı'nın ayazı yüzüne vurdukça "vay kızım, Sarı Kız'ım" diye dövünürmüş!....

Ne ki, korktuğu gibi, Sarı Kız ölmemiş. Onu bir zaman sonra oduncular, Kazdağı ormanlarında dolaşırken görüvermişler. "Vay demişler, adam bizi aldatmış. Kızı öldürdüm dediydi!"Meseleyi haber alınca ,içi pişmanlık ateşiyle alev alev yanan Sarı Kız'ın babası, sevinsin mi, dövünsün mü? Yamçısını sırtına almış, başlamış yokuşu tırmanmaya."Hey demişler , kar var, tipİ var, delirdin mi?"Artık bunları kim dinler? Bir solukta yolun yarısını gitmiş, Ortalık göz gözü görmüyormuş. Derken önünde bir ışık belirmiş. O ışıkla beraber ne kar kalmış, ne tipi. Hava ısınmış, etrafı nefis kokular bürünmüş. Işık gitmiş, adam gitmiş, ta doruğa varmışlar. Birden ışık şöyle bir titreyince , ne görsün? Sarı Kız güle güle babasının boynuna sarılmaz mı? Ne sitem, ne ağıt, ne şikayet... "Gel babam, sana çorba pişirdim, sana döşek serdim"diye onu bir mağaraya sokmuş. Sabaha kadar söyleşip gülüşmüşler. Baba anlamış, iyice anlamış;Sarı Kız, bu dünyanın adamı değil, o ermişlerden bir ermiş!

Sabah olunca, bir namaz kılayım, diye adam davranmış. Sarı Kız,"dur baba, sen deniz suyuyla abdest alırsın" diye Kazdağı'ndan testisini uzatınca, aşağıda, testiye denizden suyu dolduruvermiş.Ama, babanın bütün yalvarıp yakarması boşuna gitmiş. Sarı Kız'ı bir daha aşağı inmeye razı edememiş. Sarı Kız, "benim masumiyetimi onlara sen haber ver. Hem ben, Edremit'e beddua ettim. Bundan böyle kazları yağlı, kızları sevdalı olacak. Kim bu sevdaya tutulursa mevlam kolaylık versin... Edremit'ten kız seven yanacak, ama ne yanacak!..."
Alıntıdır.

3 Temmuz 2009 Cuma

AYDINCIK--3

Fotoğrafları bu kış çektim.Narenciyeler bizim bahçeden ve papatyalar erken açanlardandı.O yüzden şekilleri bir garipti.Fener Tepesi'ni papatyalar sarıya boyamışken göremedim.Erken dönmek zorundaydım ne yazık.



Limon,bahçemizden....
Portakal,bahçemizden....
Sarı papatyalar,Fener Tepesi'den....
Çoğunuz bilir,eşsiz kokusuyla nergis...Gene Fener Tepesi'nden...
Bu da bizim oralarda sıkça görebileceğiniz bir kamelya türü....

30 Haziran 2009 Salı

Nasıl Yaşardım???

Bu fotoğraf alıntıdır.
Blogcu arkadaşlardan Hakan-can,bloğuna son eklediği postta bize bir soru yöneltmiş."Hayatta eğer herşey istediğiniz gibi olsa nasıl yaşardınız" diye...Ben de aldım sazı elime,içimden ne geldiyse...Pek fazlaca bu tür hayaller kuran bi insan değilimdir aslında.Hayatın sert gerçekleri işlemiştir içime.Olmıycak düşlerden hoşlanmam.O çağları atlatalı çok oldu ne de olsa.Ayakların yere sağlam bastığı dönemlerdeyim artık.Amma,içimde ukteler vardır elbet benim de.İşte Hakan-can'ın sorusu üzerine,bi cevap yazayım derken,havaya girivermişim,kaptırmışım kendimi.Neler yazmışım bakın aşağıda.
.
"Angelina Jolie gibi yaşardım heralde :) Şaka şaka ama ondan daha fazlasını yapmaya çalışırdım.Kimsesiz çocuklar için gerçek bir yuva yapardım,işsizlere iş imkanı olsun diye fabrika açardım.Sonracımaaa, kadınları bilinçlendirmeye ve üretmeye,hem de girişimciliğe teşvik etmek için projeler hazırlatır ve de gerçekleştirirdim.Bir de bizim memlekete dikilmiş bir direğim olsun diye,hemi de turizme nasıl girilir,nasıl başlatılır,zengin hemşerilerimin ağzına bi pay olsun,kös kös oturmaktan utansınlar artık diyerekten ve de gene hemşerilerime iş imkanı olsun istiyerekten doğal turizm tesisleri kurar idim memlekette.
.
Ehhh!Azıcık da kendi egomu tatmin etmek için şöyle bir 4*4 jip,üstü açık spor bi araba,hizmetçilerin olduğu bi yalı,çevresinde milli park güzelliğinde spor yapabileceğim bir alan...Ve bütün bunlardan vakit kalırsa,dünyayı gezip görmek.Buna çok vakit harcamıyım diye de özel bir uçak :) mantıklı olurdu yani.Yaww,tek başına da Dünya'yı gezmenin fazlaca zevki olmaz ki :) Şöylee,benim için ölecek bi eş olsa yanımda hiç fena olmaz :) Valla,sabah sabah iyi gaza getirdin beni.Bi serotonin yayıldı vücuda heralde,mutlandım şimdi.Hayali bile mutlandırıyo işte insanı,neylersin.Ne demiş atalar:"Olmayorsa muradın her çabana ırağmen,seril heybenin üzerine,bir düş gur hemen" :) Bu atasözü anlayacağınız üzere bizim yörük şivesinde.Ama ataların haberi yok daha :)Yakında duyarlar :) Ben uydurdum :) İyi geyik oldu ya,güne iyi başladım,sağolasın Hakan-can..."
.
Ne yapalım,hayat utansın.Neler kaçırıyor bakın hayat?Benim gibi topluma hizmet ateşiyle yanıp tutuşan bu karakter,nasıl yaşıyor işte.Nasıl da herşey paraya dayanıyor?Ah ah,ben de olsa,kaç kişinin hayatı düzene girip kuruluyo :) Ben düşük maaş da vermem inanın ki.En düşük maaşı 2000 tl. yapardım ben :) Gerçi maaşı ne kadar yüksek verirsem,işe alacağım eleman sayısı da o kadar düşer ama...Nitelikli yaşam benim için önemli :) Benim maksat,topluma iş imkanı sunmak.Batmadan gemiyi yürütmek,devir daim yapmak.Hedef kazanmak değil inanın.Ama gemiyi de batırmamak gerek yani.
.
Yalı, malı dediysem İstanbul'da değil hani.Küçük şirin bir ev bizim o taraflarda belki.Arsalar çok ucuz bizim o taraflarda.Sizin de bilginize...Amacınız tertemiz bi denize girmek,bronzlaşmak,kafa dinlemek ise bizim orda hepsi fazlasıyla mevcut.Üstelik herşey ucuz.Ama "ben disko disko gezip,su gibi para akıtmak istiyorum,hemi de plajlarda dip dibe oturup,milletin sohbetine kulak misafiri olmak istiyorum,hareket istiyom ben,karınca sürüsü gibi insan istiyom" diyosanız o ayrı tabi...
.
Mezara götüremeyeceğimiz şeyler için dünyanın parasını harcamaktan ve de gösterişten hiç hoşlanmam.Uçak da işin esprisiydi.Ama kirlayabilirdim belki hani :)
.
Ahh ahh,bi umut bile yok içimde yazdıklarıma dair.Çünkü çabam da yok.Ben böle memur zihniyetinden gayet memnunca bi şekilde götürüyom işi.Yalnız bu sabah aklıma bişey geldi.Bi süredir kitap sektöründe ek bi iş istiyorum.Bu fikir oldum olası vardı bende ya zaten.Şimdilerde malum sebeplerden artık eyleme geçmeye karar verdim.Bi arkadaşa editörlük işi ayarlaması için ricada bulundum.Sonra aklıma geldi.Geçenlerde eski bir arkadaşı buldum facebook'ta.Bir şirketleri var,gazete,kitap,matbaa malzemeleri sağlayan...Bi gün ben de bir fabrika değil ama bir matbaa kurma çabasına girersem,geriye bir at ile üç nal kalmış :) :)

28 Haziran 2009 Pazar

Aydıncık'ta Denize Nerede Girilir?-Aydıncık--2

Daha önce, memleketimin Mersin'in Aydıncık ilçesi olduğunu belirtmiştim.Bugün, Aydıncık'a yolu düşenlerin, nerelerde denize girebileceğini anlatmak istiyorum.
.
Aydıncık'ta denize girilebilecek 6 tane büyük koy var.Bunlardan hariç bazı küçük koylar da vardır elbette.Ben, sizler için bu altı koyun fotoğraflarını derledim.İnanın bu hiç de kolay olmadı.Sağolsun bilgisayarıma bulaşan bi virüs yüzünden ve bende olmayan bazı koyların fotoğraflarını netten derlemek uğraşı için bütün günümü bu konuya harcadım.Ama buna değeceğini düşünüyorum.Bu araştırmayı yaparken,çeşitli sitelerde daha önce çektiğim fotoğrafların hala yayınlanmaya devamettiğini gördüm.Diğer bloğumda bulunan fotoğrafların...Aydıncık'ın tanıtılmasında benim de birazcık emeğim oluyorsa ne mutlu bana :)

Tanıtıma, Aydıncık'ın en doğusunda bulunan ard arda üç kumsaldan başlamak istiyorum.Üçüne de genel olarak "İncekum" denmektedir.Üstteki fotoğrafta gördüğünüz kumsalın adı İncekum Plajı'dır.Burada ihtiyacınızı karşılayacak ufak tesisler bulunur.Bu kumsala teğet olarak geçen karayolu Mersin-Antalya karayoludur.Bu iki il arasında seyahat edenler bu kumsalın kıyısından geçip giderler.Bu kumsalın sonunda görünen tepeler ardında iki adet kumsal daha vardır.Bu kumsalların hepsi de sığ,temiz ve adından da anlaşılacağı üzere incecik kuma sahiptir.

Bu fotoğraf alıntıdır.
Üstteki fotoğraf ise, en arkada yani en doğuda bulunan kumsaldır.Bu kumsal diğer ikisine göre daha küçüktür.Fakat "Aydıncık'ta en çok tercih edilen kumsal budur" desek yanlış olmaz.Çünkü bu kumsal,piknik yapmak için müsait bir yerdir.Gördüğünüz gibi hemen deniz kıyısından itibaren çam ağaçları başlar ve tepenin üst kısımlarına doğru devameder..Bu çam ağaçları altına kurulmuş olan piknik masaları vardır.Ayrıca gene bu kumsalda ihtiyaçlarınızı karşılayabileceğiniz ufak tesisler bulunur.Bu arada fotoğrafta ben yokum :)Bu fotoğraf alıntıdır.
Deniz,gördüğünüz gibi sığ ve temizdir.Bu kumsala gelmek için özel aracınız olması gerekir.Çünkü Mersin-Antalya karayolundan saptıktan sonra yaklaşık 2 km. kadar ormana doğru gidilir.
Şimdi de ortanca kumsala geldik.İşte benim kumsalım :) Bu kumsal tamamen doğaldır.Ne bir tesis bulunur.Ne de dip dibe oturan insanlar.Burası bana ait :) Şaka bir tarafa ama,burası gerçekten gözlerden uzak olmak isteyenler için bulunmaz bir yer.Yayıla yayıla güneşlenip,gazetemi,kitabımı okuyorum burada...


Ben denize girmek için ortanca kumsalı tercih ettiğim için,bu kumsalın bolca fotoğrafı bulunuyor ben de.Üstteki fotoğraflar benim çekimim.
Şimdi geldik başka bir koya.Bu koy da bir zamanlar kumsaldı bildiğim kadarıyla.Ama denizden alınan kum nedeniyle yapısı bozulmuş.Bu da hemen karayolu kıyısındadır gene.Buraya aslında artık kumsal demek doğru olmaz.Kıyısı yer yer kayalaşmış gibidir.Koyun daha uzakata kalan diğer yarısı çakıllık bir yapıdadır.Kıyısında bir pansiyon bulunur.Fotoğraf bana ait gene.Bir kaç yıl öncesinden...
Biraz daha batıya Aydıncık'ın merkezine yani çarşısına geldiğimizde İskele bekler bizi.İsteyenler burada da girebilir denize.Nitekim bir akşamüstü yakaladım bu denizsever Karabaş'ı.Arkada görünen ördekler ise zaten bu mekanın müdavimidirler.Yaz-kış burada bulunurlar.
Bu fotoğraf alıntıdır.
Bu da gene İskelenin fotoğrafı.Fener Tepesinden çekilmiş.Ön planda defne ağaçları.
Bu fotoğraf alıntıdır.
Biraz daha batıya gittiğimizde bu sefer de Soğuksu Koyu çıkar karşımıza.Bu koyun adı,koya dökülen Soğuksu Çayı'ndan gelir.Kıbrıs'a Türkiye'den giden meşhur su buradadır işte.Ayrıca Aydıncık şebeke suyu da gene bu çaydan sağlanır.Soğuksu Çayı'nın fotoğraflarını daha sonra bilahare koyacağım.
.
Bu koy da iki bölümden oluşur.Yakında görünen bölüm kumsal şeklindedir.Karşıda devameden bölüm ise çakıllık bir yapıya sahiptir.Karşıda bulunan tepeye iyi bakarsanız,seraların ne kadar yoğun olduğunu görürsünüz.Tepedeki yerleşim birimi,Aydıncık'ın bir köyü olan Yenikaş'tır.Bu fotoğraf alıntıdır.
Soğuksu Koyu'ndan güneşin batışını bu şekilde görürsünüz işte.Güneş Saplıada'dan batarken... Bu koy fazla dalga almaz.Koya dökülen çayın etkisi nedeniyle su ısısı oldukça düşüktür.Denizden çıkanlar,duş almak yerine bu çaya atlayarak deniz tuzundan arınırlar.Yalnız bu kadar soğuk suya atlamak biraz cesaret ister.İçinde fazla kalamazsınız ve çıktıktan sonra vücudunuza bir ateş basar.Cayır cayır yanarsınız :)
Bu fotoğraf alıntıdır.
Bu da Aydıncık'ta yaşayan bir profesör'ün evi altında bulunan küçücük bir koy...
.
Alttaki iki fotoğraf da bana ait.Artık Aydıncık'tan çıkıp 1 km. kadar daha Antalya yönüne gittiğinizde göreceğiniz seyirlik bir mekandır.Ama burası yakın zamanda Aydıncık'a bağlı olan Yenikaş Köyü Mezarlığı olarak kullanılmaya başlandı.Bana göre doğru değil bu.Aydıncık'ın iç alanlarında bunu için kullanılabilecek alanlar mevcut iken,çocukluğumdan beri bizim ve birçok Aydıncıklının da piknik yapmak için kullandığı seyirlik bir mekanın mezarlık yapılması..Aydıncık'ta bu kararı alan sayın yetkililere "pes" diyorum.

Görünmese de, aşağılarda bir koy var.Çocukluğumda gitmişliğimiz vardır kaç defa.O zamanlar bir kayığımız vardı.Piknik yapmaya kayığımızla giderdik.Gerçi yürüyerek bile indiğimiz oldu birkaç kez.Bu fotoğrafı Çakıllı Dönme adı verilen tepeden çektim.Antalya karayolunun hemen kenarıdır burası.
Ve Çakıllı Dönme'de objektifimden günbatımı....
Aydıncık hakkında daha çok bilgi için aşağıdaki siteyi tıklayabilirisiniz:

25 Haziran 2009 Perşembe

Yosunsal İçsesler--1


Başımızda kavak yelleri esmiyor artık sevgili.Esmesini nasıl isteyip düşlesek de...
.
Biz,daha dünki çocuklar değiliz sevgili...
.
Pembe hayaller vardı bi zamanlar...Şimdi hayallerin ne pembesi kaldı,ne de yüreklerimizde zerresi.Hayaller,yerini dileklere bıraktı belki bir parça,kırık dökük mutluluk avuntuları besleyen...Ama ondan da eksiliyor zerre zerre,her gün yenip tükendikçe yaşam kesesinden...
.
Şimdi ne yapmalıyım,ne bekliyorsun sevgili?Dilimden dökülüvermesini mi,gerekli gereksiz sözcüklerin?
.
Ne çok şey bekliyoruz birbirimizden...Biz insanlar,ne garip yaratıklar oluyoruz bazen...Ne çok anlam yüklüyoruz,çoğunlukla haketmeyenlere...Egomuza nasıl da yenik düşüyoruz.Daha kendimizle baş edemezken,nasıl da başkalarını alt etmeye çalışıyoruz...
.
Çoğu zaman,kazanmaya çalışırken birbirimizi,kendi kuyumuzu kazıp,nasıl da kaybediyoruz karşımızdakini...
.
Aradığımızı bulamadıkça,nasıl da çırpınıyoruz.Nasıl da umutları başka türlü yeşertiyoruz.Nasıl da küllerimizden yeniden doğuyoruz sevgili...
.
Sevmenin mükemmelliği kadar,belki sevildiğini bilmenin hazzını yaşamak istedin...
.
Belki hala kavak yelleri esiyor senin başında sevgili...
.
Ne kadar da umutlar yeşertmiştim içimde halbuki...
.
Allah'ın büyüklüğüne bi kere daha nasıl da inanmıştım seni bulduğum gün oysa...
.
Nasıl da kumrular gibi olmayı istemiştim seninle...
.
Şimdi bıraktı hüzünlere yerini dileklerim...
.
Şimdi yenik düştüm birkez daha...
.
Bir kez daha döküldü...
.
Umut çiçeklerim.....

Yosun'un Günlüğünden-- 1


İnsanlar yaşamları boyunca çok şeyler kaybederler.Üzücü olanı da,kaybettiklerinin farkına çok geç varmalarıdır.Ve daha üzücü olanı ,kaybettiklerini bir daha kazanamıycak olmalarıdır.Bundan da üzücü olanı,bu kayıplarının acısını ömür boyu yüreklerinde taşımaları, ya da taşımak zorunda kalmalarıdır.Ve en kötüsü de,her zaman kaybettiklerinin özlemiyle yaşamalarıdır....



__________________________07.07.1995 Cuma 22.27

22 Haziran 2009 Pazartesi

Aşk Olur


Hani yüreği yanar ya insanın amansız,
Dili tutulur,
Yüreğin onun onulmaz yangınıyla atar da,
Öyle tatlı bir acı sarar ya bedenini...
Bunun adı, aşk olur...
.

Hani herşeyindir ya o senin,
Onsuzluğun düşüncesi bile yakar
En derinlerini....
Öyle bir bütünleniştir ki bu...
Adı, aşk olur...
.
Hani bütün zamanların,
Onun için seve seve feda olur ya,
Onun şevkiyle aldığın her nefes küçülürken,
Büyür gözünde,
Yaşadım saydığın anlamsız geçmiş...
Bunun adı, aşk olur...
.
Ömrünün sonuna kadar,
Onun yangınıyla yanmak istersin ya hani,
Onunla doğup, onunla ölmek hani,
Onsuz akıp geçen zaman,
Yüreğinde kor bir pranga olur ya hani...
Bunun adı,
Aşk olur.....


.

Fotoğraf alıntıdır

20 Haziran 2009 Cumartesi

Aydıncık 1

Daha önce memleketim hakkında yazmış çizmişsem de,hatta fotoğraflar koymuşsam da neresi olduğunu belirtmemiştim.Yayla fotoğraflarından anlaşıldı,Toroslar'ın kızı olduğum sanırım.Toroslar'ın, Akdeniz'le buluştuğu yerde kurulmuş olan küçük,şirin bir ilçedenim ben.Mersin iline bağlı olan,Aydıncık ilçesinden.
.
Kışın gittiğimde çektiğim manzara fotoğraflarından ekliyorum bugün buraya.Kışın,"yazdan kalma bir gün"de, aldım elime fotoğraf makinamı çıktık evden.Peşimize takıldı Pofuduk,bir inat,bir inat...Uzunca bi süre peşimizden geldi.Eve dönmesi için kaç kez uyardık.Sonunda lafımızı dinledi hanımefendi.Bizim kediler, akşamları yaptığımız yolboyu yürüyüşlerinde de takip ederler genelde.Öyle salına salına peşimizden yürürler...

Aydıncık,denizden başlayarak yükselen küçük dağlar üzerine kurulmuştur.Bizim evin denizden uzaklığı sanırım 300 metre civarında.O gün, güzel fotoğraflar çıkarmak maksadıyla evden daha yukarılara doğru birkaç yüz metre daha tırmandım.Yukarda gördüğünüz küçük liman 80'li yıllarda yapıldı hatırladığım kadarıyla.
.
İlçemizde başlıca geçim kaynağı, turfanda sebzeciliktir.Memurlar haricinde herkesin serası vardır.Hatta bir çok memurun da :) Serası olmayan yok gibidir adeta :) Evler arasına seralar bol bol serpiştirilmiştir. Uzaktan seyrek bir yapılaşma varmış gibi görünse de,aslında evler arası boş arazi değildir,seralarla kaplıdır.Bizim ilçeyi ilk defa görenler,mantar gibi türemiş olan,güneşte parıl parıl parlayan bu seraları ilgiyle incelerler.
Denizimiz,övünmek gibi olmasın ama çok temizdir.Kumsallar tam karşıda gördüğünüz dağların eteklerindedir.Orada bulunan 3 kumsal da oldukça sığdır.Ortadaki kumsal,en güzeli ve en doğalıdır.Tamamen hiç bir tesisin bulunmadığı sapsakin bir kumsaldır.Herşeyinizi kendiniz götürmelisiniz bu kumsala.Elimde fotoğrafı var aslında ama başka bir gün ekleyeceğim.
.
Ben ortadaki kumsalı tercih ederim denize girmek için genelde.Kimseyle burun buruna güneşlenmek zorunda kalmam.Diğerlerinde ise çok büyük tesisler olmasa da; çay bahçesi,market,kiralık şezlong gibi ihtiyaçlarınızı karşılayacak ufak tesisleri bulabilirsiniz.
Gördüğünüz gibi çeşitli yazlıklar,siteler de vardır.Çok düzenli bi yapılaşma olduğu söylenemez.Turizm bakımından çok gelişememiştir.Yazın, işi gücü gurbette olan yerli halk ile yakın il ve ilçelerdeki insanların tatillerini geçirmek için gelmesiyle biraz hareketlenir.Küçük pansiyon ve oteller vardır.Büyük oteller bulunmaz bizim ilçede.

Yukardaki fotoğrafta gördüğünüz küçük tepenin adı Fener Tepesi'dir.Aydıncık'ın çok eski bir tarihi vardır.O tepedeki fener,yüzyıllardır gemilere klavuzluk yapmıştır.İlçemizin en eski adı Kelenderis'tir.Benim çocukluğumda ise"Gilindire" idi.Ben ortaokuldayken ilçemizin adı "Aydıncık" olarak değiştirildi.Doğrusu ben "Gilindire" adını her zaman daha ilginç bulmuşumdur.Değiştirildiğinden de pek memnun kalmamışımdır.Yaşlılarımız ve köylülerimiz konuşmalarında "Aydıncık" demek yerine hala "Gilindire" demeye devamederler :)
Denizimiz, gördüğünüz gibi temizliğinden olsa gerek, harika bir renge bürünür çoğu zaman.Özellikle rüzgarsız günlerde...Arkada iki ada görünüyor.Onlara da gidip ayak yalın yürümüşlüğüm vardır kaç defa.Kışın bu adalarda nergisler açar...Martıların yuva yaptığı,bodur çalılar ile kaplı adalardır bunlar.O yüzden bir tanesiniz adı "Martı Adası" bildiğim kadarıyla.Daha uzaklarda bir ada daha vardır ki,onun adı da "Yılan Adası"dır.Ayrıca bizim ilçe,artık nesli iyice azalmış olan Akdeniz fokları yaşam alanıdır.
Dağlarımızda, özellikle eskiden zeytin ağaçları çokmuş.Ama onlardan da pek eser kalmamış artık.Bitki örtüsü makidir.Yer yer yeşil çamlarla kaplıdır.Bir de keçiboynuzu ağaçları hala yaygındır.

Bunlar da, kışın, zarif güzellikleri ile çevreye renk katan dağ laleleri.Fotoğraf makinam dijital zoomlu olduğu için elbette çok profesyonel çekimler yapamıyorum.Birgün inşallah bu konuda profesyonel adımlar atacağım.

O zamanlar, henüz bu bloğu açmamıştım.Böyle bişey yapacağımı bilseydim daha çok gezer ve değişik çekimler yapmaya çalışırdım en azından.
Daha önceki bir postumda bahsetmiştim bu dağ lalelerinden.Aslında boyları 1 karış bile yoktur.Onlar kırları kaplar bi çok yerde, ama uzaklardan farkedilmezler.
Ben bu son kareleri çekerken Güneş dağın arkasına yavaş yavaş saklandı ve gezimiz böylece sona erdi.Bize de evin yolunu tutmak kaldı.

Aydıncık fotoğraflarım bugünlük bu kadar olsa da, daha başka günlerde çekilmiş fooğraflarım var.Onları da başka bir,hatta birkaç postta yayınlamak üzere şimdilik hoşçakalın diyorum....
.
Merak edenler için Aydıncık hakkında daha çok bilgi aşağıdaki linkte:

http://www.aydincik.gov.tr/

http://www.resim8.com/?q=ayd%FDnc%FDk+mersin&submit=Resim+Ara