30 Haziran 2009 Salı

Nasıl Yaşardım???

Bu fotoğraf alıntıdır.
Blogcu arkadaşlardan Hakan-can,bloğuna son eklediği postta bize bir soru yöneltmiş."Hayatta eğer herşey istediğiniz gibi olsa nasıl yaşardınız" diye...Ben de aldım sazı elime,içimden ne geldiyse...Pek fazlaca bu tür hayaller kuran bi insan değilimdir aslında.Hayatın sert gerçekleri işlemiştir içime.Olmıycak düşlerden hoşlanmam.O çağları atlatalı çok oldu ne de olsa.Ayakların yere sağlam bastığı dönemlerdeyim artık.Amma,içimde ukteler vardır elbet benim de.İşte Hakan-can'ın sorusu üzerine,bi cevap yazayım derken,havaya girivermişim,kaptırmışım kendimi.Neler yazmışım bakın aşağıda.
.
"Angelina Jolie gibi yaşardım heralde :) Şaka şaka ama ondan daha fazlasını yapmaya çalışırdım.Kimsesiz çocuklar için gerçek bir yuva yapardım,işsizlere iş imkanı olsun diye fabrika açardım.Sonracımaaa, kadınları bilinçlendirmeye ve üretmeye,hem de girişimciliğe teşvik etmek için projeler hazırlatır ve de gerçekleştirirdim.Bir de bizim memlekete dikilmiş bir direğim olsun diye,hemi de turizme nasıl girilir,nasıl başlatılır,zengin hemşerilerimin ağzına bi pay olsun,kös kös oturmaktan utansınlar artık diyerekten ve de gene hemşerilerime iş imkanı olsun istiyerekten doğal turizm tesisleri kurar idim memlekette.
.
Ehhh!Azıcık da kendi egomu tatmin etmek için şöyle bir 4*4 jip,üstü açık spor bi araba,hizmetçilerin olduğu bi yalı,çevresinde milli park güzelliğinde spor yapabileceğim bir alan...Ve bütün bunlardan vakit kalırsa,dünyayı gezip görmek.Buna çok vakit harcamıyım diye de özel bir uçak :) mantıklı olurdu yani.Yaww,tek başına da Dünya'yı gezmenin fazlaca zevki olmaz ki :) Şöylee,benim için ölecek bi eş olsa yanımda hiç fena olmaz :) Valla,sabah sabah iyi gaza getirdin beni.Bi serotonin yayıldı vücuda heralde,mutlandım şimdi.Hayali bile mutlandırıyo işte insanı,neylersin.Ne demiş atalar:"Olmayorsa muradın her çabana ırağmen,seril heybenin üzerine,bir düş gur hemen" :) Bu atasözü anlayacağınız üzere bizim yörük şivesinde.Ama ataların haberi yok daha :)Yakında duyarlar :) Ben uydurdum :) İyi geyik oldu ya,güne iyi başladım,sağolasın Hakan-can..."
.
Ne yapalım,hayat utansın.Neler kaçırıyor bakın hayat?Benim gibi topluma hizmet ateşiyle yanıp tutuşan bu karakter,nasıl yaşıyor işte.Nasıl da herşey paraya dayanıyor?Ah ah,ben de olsa,kaç kişinin hayatı düzene girip kuruluyo :) Ben düşük maaş da vermem inanın ki.En düşük maaşı 2000 tl. yapardım ben :) Gerçi maaşı ne kadar yüksek verirsem,işe alacağım eleman sayısı da o kadar düşer ama...Nitelikli yaşam benim için önemli :) Benim maksat,topluma iş imkanı sunmak.Batmadan gemiyi yürütmek,devir daim yapmak.Hedef kazanmak değil inanın.Ama gemiyi de batırmamak gerek yani.
.
Yalı, malı dediysem İstanbul'da değil hani.Küçük şirin bir ev bizim o taraflarda belki.Arsalar çok ucuz bizim o taraflarda.Sizin de bilginize...Amacınız tertemiz bi denize girmek,bronzlaşmak,kafa dinlemek ise bizim orda hepsi fazlasıyla mevcut.Üstelik herşey ucuz.Ama "ben disko disko gezip,su gibi para akıtmak istiyorum,hemi de plajlarda dip dibe oturup,milletin sohbetine kulak misafiri olmak istiyorum,hareket istiyom ben,karınca sürüsü gibi insan istiyom" diyosanız o ayrı tabi...
.
Mezara götüremeyeceğimiz şeyler için dünyanın parasını harcamaktan ve de gösterişten hiç hoşlanmam.Uçak da işin esprisiydi.Ama kirlayabilirdim belki hani :)
.
Ahh ahh,bi umut bile yok içimde yazdıklarıma dair.Çünkü çabam da yok.Ben böle memur zihniyetinden gayet memnunca bi şekilde götürüyom işi.Yalnız bu sabah aklıma bişey geldi.Bi süredir kitap sektöründe ek bi iş istiyorum.Bu fikir oldum olası vardı bende ya zaten.Şimdilerde malum sebeplerden artık eyleme geçmeye karar verdim.Bi arkadaşa editörlük işi ayarlaması için ricada bulundum.Sonra aklıma geldi.Geçenlerde eski bir arkadaşı buldum facebook'ta.Bir şirketleri var,gazete,kitap,matbaa malzemeleri sağlayan...Bi gün ben de bir fabrika değil ama bir matbaa kurma çabasına girersem,geriye bir at ile üç nal kalmış :) :)

28 Haziran 2009 Pazar

Aydıncık'ta Denize Nerede Girilir?-Aydıncık--2

Daha önce, memleketimin Mersin'in Aydıncık ilçesi olduğunu belirtmiştim.Bugün, Aydıncık'a yolu düşenlerin, nerelerde denize girebileceğini anlatmak istiyorum.
.
Aydıncık'ta denize girilebilecek 6 tane büyük koy var.Bunlardan hariç bazı küçük koylar da vardır elbette.Ben, sizler için bu altı koyun fotoğraflarını derledim.İnanın bu hiç de kolay olmadı.Sağolsun bilgisayarıma bulaşan bi virüs yüzünden ve bende olmayan bazı koyların fotoğraflarını netten derlemek uğraşı için bütün günümü bu konuya harcadım.Ama buna değeceğini düşünüyorum.Bu araştırmayı yaparken,çeşitli sitelerde daha önce çektiğim fotoğrafların hala yayınlanmaya devamettiğini gördüm.Diğer bloğumda bulunan fotoğrafların...Aydıncık'ın tanıtılmasında benim de birazcık emeğim oluyorsa ne mutlu bana :)

Tanıtıma, Aydıncık'ın en doğusunda bulunan ard arda üç kumsaldan başlamak istiyorum.Üçüne de genel olarak "İncekum" denmektedir.Üstteki fotoğrafta gördüğünüz kumsalın adı İncekum Plajı'dır.Burada ihtiyacınızı karşılayacak ufak tesisler bulunur.Bu kumsala teğet olarak geçen karayolu Mersin-Antalya karayoludur.Bu iki il arasında seyahat edenler bu kumsalın kıyısından geçip giderler.Bu kumsalın sonunda görünen tepeler ardında iki adet kumsal daha vardır.Bu kumsalların hepsi de sığ,temiz ve adından da anlaşılacağı üzere incecik kuma sahiptir.

Bu fotoğraf alıntıdır.
Üstteki fotoğraf ise, en arkada yani en doğuda bulunan kumsaldır.Bu kumsal diğer ikisine göre daha küçüktür.Fakat "Aydıncık'ta en çok tercih edilen kumsal budur" desek yanlış olmaz.Çünkü bu kumsal,piknik yapmak için müsait bir yerdir.Gördüğünüz gibi hemen deniz kıyısından itibaren çam ağaçları başlar ve tepenin üst kısımlarına doğru devameder..Bu çam ağaçları altına kurulmuş olan piknik masaları vardır.Ayrıca gene bu kumsalda ihtiyaçlarınızı karşılayabileceğiniz ufak tesisler bulunur.Bu arada fotoğrafta ben yokum :)Bu fotoğraf alıntıdır.
Deniz,gördüğünüz gibi sığ ve temizdir.Bu kumsala gelmek için özel aracınız olması gerekir.Çünkü Mersin-Antalya karayolundan saptıktan sonra yaklaşık 2 km. kadar ormana doğru gidilir.
Şimdi de ortanca kumsala geldik.İşte benim kumsalım :) Bu kumsal tamamen doğaldır.Ne bir tesis bulunur.Ne de dip dibe oturan insanlar.Burası bana ait :) Şaka bir tarafa ama,burası gerçekten gözlerden uzak olmak isteyenler için bulunmaz bir yer.Yayıla yayıla güneşlenip,gazetemi,kitabımı okuyorum burada...


Ben denize girmek için ortanca kumsalı tercih ettiğim için,bu kumsalın bolca fotoğrafı bulunuyor ben de.Üstteki fotoğraflar benim çekimim.
Şimdi geldik başka bir koya.Bu koy da bir zamanlar kumsaldı bildiğim kadarıyla.Ama denizden alınan kum nedeniyle yapısı bozulmuş.Bu da hemen karayolu kıyısındadır gene.Buraya aslında artık kumsal demek doğru olmaz.Kıyısı yer yer kayalaşmış gibidir.Koyun daha uzakata kalan diğer yarısı çakıllık bir yapıdadır.Kıyısında bir pansiyon bulunur.Fotoğraf bana ait gene.Bir kaç yıl öncesinden...
Biraz daha batıya Aydıncık'ın merkezine yani çarşısına geldiğimizde İskele bekler bizi.İsteyenler burada da girebilir denize.Nitekim bir akşamüstü yakaladım bu denizsever Karabaş'ı.Arkada görünen ördekler ise zaten bu mekanın müdavimidirler.Yaz-kış burada bulunurlar.
Bu fotoğraf alıntıdır.
Bu da gene İskelenin fotoğrafı.Fener Tepesinden çekilmiş.Ön planda defne ağaçları.
Bu fotoğraf alıntıdır.
Biraz daha batıya gittiğimizde bu sefer de Soğuksu Koyu çıkar karşımıza.Bu koyun adı,koya dökülen Soğuksu Çayı'ndan gelir.Kıbrıs'a Türkiye'den giden meşhur su buradadır işte.Ayrıca Aydıncık şebeke suyu da gene bu çaydan sağlanır.Soğuksu Çayı'nın fotoğraflarını daha sonra bilahare koyacağım.
.
Bu koy da iki bölümden oluşur.Yakında görünen bölüm kumsal şeklindedir.Karşıda devameden bölüm ise çakıllık bir yapıya sahiptir.Karşıda bulunan tepeye iyi bakarsanız,seraların ne kadar yoğun olduğunu görürsünüz.Tepedeki yerleşim birimi,Aydıncık'ın bir köyü olan Yenikaş'tır.Bu fotoğraf alıntıdır.
Soğuksu Koyu'ndan güneşin batışını bu şekilde görürsünüz işte.Güneş Saplıada'dan batarken... Bu koy fazla dalga almaz.Koya dökülen çayın etkisi nedeniyle su ısısı oldukça düşüktür.Denizden çıkanlar,duş almak yerine bu çaya atlayarak deniz tuzundan arınırlar.Yalnız bu kadar soğuk suya atlamak biraz cesaret ister.İçinde fazla kalamazsınız ve çıktıktan sonra vücudunuza bir ateş basar.Cayır cayır yanarsınız :)
Bu fotoğraf alıntıdır.
Bu da Aydıncık'ta yaşayan bir profesör'ün evi altında bulunan küçücük bir koy...
.
Alttaki iki fotoğraf da bana ait.Artık Aydıncık'tan çıkıp 1 km. kadar daha Antalya yönüne gittiğinizde göreceğiniz seyirlik bir mekandır.Ama burası yakın zamanda Aydıncık'a bağlı olan Yenikaş Köyü Mezarlığı olarak kullanılmaya başlandı.Bana göre doğru değil bu.Aydıncık'ın iç alanlarında bunu için kullanılabilecek alanlar mevcut iken,çocukluğumdan beri bizim ve birçok Aydıncıklının da piknik yapmak için kullandığı seyirlik bir mekanın mezarlık yapılması..Aydıncık'ta bu kararı alan sayın yetkililere "pes" diyorum.

Görünmese de, aşağılarda bir koy var.Çocukluğumda gitmişliğimiz vardır kaç defa.O zamanlar bir kayığımız vardı.Piknik yapmaya kayığımızla giderdik.Gerçi yürüyerek bile indiğimiz oldu birkaç kez.Bu fotoğrafı Çakıllı Dönme adı verilen tepeden çektim.Antalya karayolunun hemen kenarıdır burası.
Ve Çakıllı Dönme'de objektifimden günbatımı....
Aydıncık hakkında daha çok bilgi için aşağıdaki siteyi tıklayabilirisiniz:

25 Haziran 2009 Perşembe

Yosunsal İçsesler--1


Başımızda kavak yelleri esmiyor artık sevgili.Esmesini nasıl isteyip düşlesek de...
.
Biz,daha dünki çocuklar değiliz sevgili...
.
Pembe hayaller vardı bi zamanlar...Şimdi hayallerin ne pembesi kaldı,ne de yüreklerimizde zerresi.Hayaller,yerini dileklere bıraktı belki bir parça,kırık dökük mutluluk avuntuları besleyen...Ama ondan da eksiliyor zerre zerre,her gün yenip tükendikçe yaşam kesesinden...
.
Şimdi ne yapmalıyım,ne bekliyorsun sevgili?Dilimden dökülüvermesini mi,gerekli gereksiz sözcüklerin?
.
Ne çok şey bekliyoruz birbirimizden...Biz insanlar,ne garip yaratıklar oluyoruz bazen...Ne çok anlam yüklüyoruz,çoğunlukla haketmeyenlere...Egomuza nasıl da yenik düşüyoruz.Daha kendimizle baş edemezken,nasıl da başkalarını alt etmeye çalışıyoruz...
.
Çoğu zaman,kazanmaya çalışırken birbirimizi,kendi kuyumuzu kazıp,nasıl da kaybediyoruz karşımızdakini...
.
Aradığımızı bulamadıkça,nasıl da çırpınıyoruz.Nasıl da umutları başka türlü yeşertiyoruz.Nasıl da küllerimizden yeniden doğuyoruz sevgili...
.
Sevmenin mükemmelliği kadar,belki sevildiğini bilmenin hazzını yaşamak istedin...
.
Belki hala kavak yelleri esiyor senin başında sevgili...
.
Ne kadar da umutlar yeşertmiştim içimde halbuki...
.
Allah'ın büyüklüğüne bi kere daha nasıl da inanmıştım seni bulduğum gün oysa...
.
Nasıl da kumrular gibi olmayı istemiştim seninle...
.
Şimdi bıraktı hüzünlere yerini dileklerim...
.
Şimdi yenik düştüm birkez daha...
.
Bir kez daha döküldü...
.
Umut çiçeklerim.....

Yosun'un Günlüğünden-- 1


İnsanlar yaşamları boyunca çok şeyler kaybederler.Üzücü olanı da,kaybettiklerinin farkına çok geç varmalarıdır.Ve daha üzücü olanı ,kaybettiklerini bir daha kazanamıycak olmalarıdır.Bundan da üzücü olanı,bu kayıplarının acısını ömür boyu yüreklerinde taşımaları, ya da taşımak zorunda kalmalarıdır.Ve en kötüsü de,her zaman kaybettiklerinin özlemiyle yaşamalarıdır....



__________________________07.07.1995 Cuma 22.27

22 Haziran 2009 Pazartesi

Aşk Olur


Hani yüreği yanar ya insanın amansız,
Dili tutulur,
Yüreğin onun onulmaz yangınıyla atar da,
Öyle tatlı bir acı sarar ya bedenini...
Bunun adı, aşk olur...
.

Hani herşeyindir ya o senin,
Onsuzluğun düşüncesi bile yakar
En derinlerini....
Öyle bir bütünleniştir ki bu...
Adı, aşk olur...
.
Hani bütün zamanların,
Onun için seve seve feda olur ya,
Onun şevkiyle aldığın her nefes küçülürken,
Büyür gözünde,
Yaşadım saydığın anlamsız geçmiş...
Bunun adı, aşk olur...
.
Ömrünün sonuna kadar,
Onun yangınıyla yanmak istersin ya hani,
Onunla doğup, onunla ölmek hani,
Onsuz akıp geçen zaman,
Yüreğinde kor bir pranga olur ya hani...
Bunun adı,
Aşk olur.....


.

Fotoğraf alıntıdır

20 Haziran 2009 Cumartesi

Aydıncık 1

Daha önce memleketim hakkında yazmış çizmişsem de,hatta fotoğraflar koymuşsam da neresi olduğunu belirtmemiştim.Yayla fotoğraflarından anlaşıldı,Toroslar'ın kızı olduğum sanırım.Toroslar'ın, Akdeniz'le buluştuğu yerde kurulmuş olan küçük,şirin bir ilçedenim ben.Mersin iline bağlı olan,Aydıncık ilçesinden.
.
Kışın gittiğimde çektiğim manzara fotoğraflarından ekliyorum bugün buraya.Kışın,"yazdan kalma bir gün"de, aldım elime fotoğraf makinamı çıktık evden.Peşimize takıldı Pofuduk,bir inat,bir inat...Uzunca bi süre peşimizden geldi.Eve dönmesi için kaç kez uyardık.Sonunda lafımızı dinledi hanımefendi.Bizim kediler, akşamları yaptığımız yolboyu yürüyüşlerinde de takip ederler genelde.Öyle salına salına peşimizden yürürler...

Aydıncık,denizden başlayarak yükselen küçük dağlar üzerine kurulmuştur.Bizim evin denizden uzaklığı sanırım 300 metre civarında.O gün, güzel fotoğraflar çıkarmak maksadıyla evden daha yukarılara doğru birkaç yüz metre daha tırmandım.Yukarda gördüğünüz küçük liman 80'li yıllarda yapıldı hatırladığım kadarıyla.
.
İlçemizde başlıca geçim kaynağı, turfanda sebzeciliktir.Memurlar haricinde herkesin serası vardır.Hatta bir çok memurun da :) Serası olmayan yok gibidir adeta :) Evler arasına seralar bol bol serpiştirilmiştir. Uzaktan seyrek bir yapılaşma varmış gibi görünse de,aslında evler arası boş arazi değildir,seralarla kaplıdır.Bizim ilçeyi ilk defa görenler,mantar gibi türemiş olan,güneşte parıl parıl parlayan bu seraları ilgiyle incelerler.
Denizimiz,övünmek gibi olmasın ama çok temizdir.Kumsallar tam karşıda gördüğünüz dağların eteklerindedir.Orada bulunan 3 kumsal da oldukça sığdır.Ortadaki kumsal,en güzeli ve en doğalıdır.Tamamen hiç bir tesisin bulunmadığı sapsakin bir kumsaldır.Herşeyinizi kendiniz götürmelisiniz bu kumsala.Elimde fotoğrafı var aslında ama başka bir gün ekleyeceğim.
.
Ben ortadaki kumsalı tercih ederim denize girmek için genelde.Kimseyle burun buruna güneşlenmek zorunda kalmam.Diğerlerinde ise çok büyük tesisler olmasa da; çay bahçesi,market,kiralık şezlong gibi ihtiyaçlarınızı karşılayacak ufak tesisleri bulabilirsiniz.
Gördüğünüz gibi çeşitli yazlıklar,siteler de vardır.Çok düzenli bi yapılaşma olduğu söylenemez.Turizm bakımından çok gelişememiştir.Yazın, işi gücü gurbette olan yerli halk ile yakın il ve ilçelerdeki insanların tatillerini geçirmek için gelmesiyle biraz hareketlenir.Küçük pansiyon ve oteller vardır.Büyük oteller bulunmaz bizim ilçede.

Yukardaki fotoğrafta gördüğünüz küçük tepenin adı Fener Tepesi'dir.Aydıncık'ın çok eski bir tarihi vardır.O tepedeki fener,yüzyıllardır gemilere klavuzluk yapmıştır.İlçemizin en eski adı Kelenderis'tir.Benim çocukluğumda ise"Gilindire" idi.Ben ortaokuldayken ilçemizin adı "Aydıncık" olarak değiştirildi.Doğrusu ben "Gilindire" adını her zaman daha ilginç bulmuşumdur.Değiştirildiğinden de pek memnun kalmamışımdır.Yaşlılarımız ve köylülerimiz konuşmalarında "Aydıncık" demek yerine hala "Gilindire" demeye devamederler :)
Denizimiz, gördüğünüz gibi temizliğinden olsa gerek, harika bir renge bürünür çoğu zaman.Özellikle rüzgarsız günlerde...Arkada iki ada görünüyor.Onlara da gidip ayak yalın yürümüşlüğüm vardır kaç defa.Kışın bu adalarda nergisler açar...Martıların yuva yaptığı,bodur çalılar ile kaplı adalardır bunlar.O yüzden bir tanesiniz adı "Martı Adası" bildiğim kadarıyla.Daha uzaklarda bir ada daha vardır ki,onun adı da "Yılan Adası"dır.Ayrıca bizim ilçe,artık nesli iyice azalmış olan Akdeniz fokları yaşam alanıdır.
Dağlarımızda, özellikle eskiden zeytin ağaçları çokmuş.Ama onlardan da pek eser kalmamış artık.Bitki örtüsü makidir.Yer yer yeşil çamlarla kaplıdır.Bir de keçiboynuzu ağaçları hala yaygındır.

Bunlar da, kışın, zarif güzellikleri ile çevreye renk katan dağ laleleri.Fotoğraf makinam dijital zoomlu olduğu için elbette çok profesyonel çekimler yapamıyorum.Birgün inşallah bu konuda profesyonel adımlar atacağım.

O zamanlar, henüz bu bloğu açmamıştım.Böyle bişey yapacağımı bilseydim daha çok gezer ve değişik çekimler yapmaya çalışırdım en azından.
Daha önceki bir postumda bahsetmiştim bu dağ lalelerinden.Aslında boyları 1 karış bile yoktur.Onlar kırları kaplar bi çok yerde, ama uzaklardan farkedilmezler.
Ben bu son kareleri çekerken Güneş dağın arkasına yavaş yavaş saklandı ve gezimiz böylece sona erdi.Bize de evin yolunu tutmak kaldı.

Aydıncık fotoğraflarım bugünlük bu kadar olsa da, daha başka günlerde çekilmiş fooğraflarım var.Onları da başka bir,hatta birkaç postta yayınlamak üzere şimdilik hoşçakalın diyorum....
.
Merak edenler için Aydıncık hakkında daha çok bilgi aşağıdaki linkte:

http://www.aydincik.gov.tr/

http://www.resim8.com/?q=ayd%FDnc%FDk+mersin&submit=Resim+Ara

18 Haziran 2009 Perşembe

"Bekarlık Sultanlık" sa,"Sultanım" Yeniden, Yosun Sultan :)

"Bekarlık sultanlıktır" derler ya...Ben de bekarlığa tekrar geçiş yapınca "kızım Yosun,bırak uyuzlanıp durmayı" dedim kendime.
.

Benim ilk gençliğimde "gecelere akma" diye ne bir deyim,ne de faaliyet vardı.Öğrencilik bitmeden ev hanımlığı ve hatta annelik gibi rolleri, nasıl olduğunu anlamadan bürünüvermiştim.Sonra da öğretmenlik rolümü üstlendim.Tüm zamanlarda sorumluluklarımı,hele de annelik sorumluluğumu dört dörtlük denilebilecek şekilde yerine getirdim.Aynı zaman da çok iyi bir ev kadını ve eş oldum.Bunun tersini söyleyen hiç kimse olmadı hiç.
.
Şimdi tekrar bekarlık günlerime döndüğüme göre (Ki bi çok yaşdaşımın daha yeni evlendiği,hatta evlenemediği bu yaşta :) ) hayatın tadını çıkarmaya bakmalıyım diye bi karar aldım.Nasıl olsa çoru çocuğu büyütmüşüm."Zamanında millet sevgilisiyle gezip tozarken,bebek salladığın günlerin acısını çıkarmalısın" dedim kendi kendime...Yapacağım ilk iş,"gecelere akmak" olmalıydı.Ama düşününce bunu gözüm kesmedi."Ya Gossip İpram'ın kameralarına yakalanırsam,bu yaştan sonra ele güne rezil olursam" korkusu sardı beni.Düşündüm,taşındım...Gossip İpram'ın korkusundan bu "gecelere akma " hevesinden vazgeçtim.İlkeli bi kadın olmak kolay değildi ne de olsa.Öyle,ilkeliyim,prensipliyim demekle olmuyodu bu canım.Hayatı yaşayış biçiminle oluyo ilke.Kolay değil bu canım...
.
"Aldım tepsiyi elime,döşedik ne varsa hazırda...Kendimi sigara ve alkole verdim o gece" diycem ama olmazzzz :) Ben 10 yıldan fazladır bi damla içki içmedim :) İçki içmeme kararını çok uzun yıllar önce verdim ve bazı ortamlarda da bu kararlılığımı hep devamettirmeyi başardım.Bi gün hayatıma girecek bi insan olursa, bu konuda benimle aynı fikre sahip olmasını isterim.Tabi kendisi konusunda :)
.
Sigaraya gelince...Kesinlikle içmeyenin yanında birilerinin rahatça sigara içmesi bana uymaz.Sigarayı hiç bi zaman abartarak içmedim.İçtiğim dönemlerde genellikle günde 2-3 tane içerim.Bazı günler de hiç içmem.Üniversitede arkadaşların ısrarlarıyla başlayan bu zararlı alışkanlık beni çok da sarmıyor.Sadece kendimle konuşmak istediğim,düşünmek istediğim zamanlarda içerim.Bir de kafa bir ya da bi kaç arkadaşımla muhabbet yaparken, onlar içerse ben de eşlik ederim.Hayatımda içtiğim dönemlerden çok içmediğim dönemler daha fazla olmuştur.6 ay içmişsem 1 yıl bırakmışımdır mesela.Evde sigara içilmesi hiç hoşuma gitmez, eve sinen kokusundan nefret ederim.Balkonda içmeli içen.Eğer evde sigara içilecekse, içilirken odanın kapısını kapatır ve sabaha kadar odayı havalandırırım.Ve bir eş,eşi sigara içmiyorsa kesinlikle sigara içmemeli (bence) .
.
Ayrıca, ölee gecelere akmak falan bana göre şeyler değil.Ben olsa olsa fasıl masıl dedikleri eğlence türüne uyum sağlarım belki.O da alkol almadan olur benim için.
.
Bugün bu fotoğrafları görünce bunları paylaşmak istedim.Bu fotoğrafı kışın memlekette çekinmiştim.O günler de hayat bir mengene olmuştu sanki benim için ve beni sıkıştırıp duruyordu.Patlamak üzereydim,kabıma sığmıyordum,sığamıyordum.Bazen herşeyi kırıp dökmek,ortadan kaybolup gitmek istedim.Bazen insan daha kötüsün yapmaktan korkarsa,birazcık hata hakkı vermeli kendine diye düşünüyorum.Sigara da benim için böyle bişey.Benim için daha az zararlı bi seçenek...
.
O gece kızkardeşimin evinde, benim deyimimle "sahte çilingir" yaptık.O da aşağı yukarı benim gibidir, ama o gün kafası çok kızmıştı ve birayı o içti.Ben de limonlu soda ve nescafe :) Limonlu buz gibi bi sodayı hiç bi şeye değişmem doğrusu. Ben de onunla kafayı buluyorum :) Alttaki linkte çok sevdiğim,içimi buran parçalardan biri var bu arada.Hoşçakalınn...


http://www.loxol.tv/videoizle_cf0868c83f8c965142d2_Kerim-Tekin---Kar-Beyazdir-olum

17 Haziran 2009 Çarşamba

15 Haziran 2009 Pazartesi

Kadınım Ben


Kadınım ben,kadın.

Kadın olduğunu,

Gururla söyleyen bir kadın,

Sindiremezler beni,

O çok bilmişler,

Yiyip içip düzeni kendine maletmişler,

Kadınım ben kadın,

Onların duyamadığı utancı,

Onların yerine de duyan,

O asil kadın.

Çocuk :))


Ah çocuk,güzel çocuk,
Kimsin nesin bilmem,
İn misin cin misin,
Şu koca dünyanın hangi köşesindensin,
Neyin düşlerindesin.
.

O ne tatlı, içten gülümseyiş,
Çocuk,
Ruhun da güzel mi ,
Gülümsemen kadar,
Sesin,
O kemanı dile getirişin,
Aman nazarım değmesin.
.

Çocuk,
Allah yolunu açık etsin,
Yüzün kadar,
Allah yüreğine de güzellikler versin....
.
Dipnot:Yukarıda kullanılan resim alıntıdır.

13 Haziran 2009 Cumartesi

Seninle

Seninle bir öyküm olsun istiyorum,
Aşkla başlayıp
Şefkatle yoğrulan,
Anlayışla derinleşip
Romantizmle yenilenen,
Zamana inat
Hergün daha da perçinleşen...
Seninle
Bitmeyen bir öyküm olsun istiyorum,
Mutluluk düşlerimi gerçeğe dönüştüren....

12 Haziran 2009 Cuma

Yaşlı Ardıç Ağacım


Onca zaman o iç karartıcı avatarı görmekten baygınlık geldi.Artık kendimden sadece kendim sorumlu olmaya dönüş yapmış biri olaraktan kendi avatarımı koyma özgürlüğümü kullanmaya karar verdim :) Bahar geldi,geçti;yaz geldi.Artık Güneş kocaman bir top gibi gökyüzünde,ısıtırken dağı,taşı,ovayı,denizi;onun enerjisi sarsın bizi,yüreklerimizi...
.
Doğrusu iş hayatımın geçici olarak sonlanmasına az bir vakit kalsa da,bütün iş arkadaşlarım günleri sayarken ben öyle angut kuşu sessizliğinde kaldım bu tatil konusu açıldıkça.Ama başa gelen çekilir misali,tatil madem geldi geliyor yapacağız mecburen :)Geçen yaz oldukça zor bir dönem olmuştu benim için bazı açılardan.Bir de üzerine daha memlekete varmamızın bir haftasına kalmadan oğlumun kolu kırıldı,hem de çift kemik kırılması.Allah sabrımı mı denedi bilmem.Bizim memleketin cayır cayır yandığı o günlerde,ben denize değil, meşhur, kıvrımlı yolcu kıvrandıran yollarında doktora gidip geldim kaç kere.Diğer günlerimde ise,bloğumun ilk zamanlarında anlattığım kedi sevme seanslarını gerçekleştirip,kısır,batırık ziyafetleri yapıp yöresel kamelyamızda hüpleterek, akşamları plaj, (küçücük) liman ya da yolboyu yürüyüşleri yaparak,bir de binanın müsait bir bölümünde konu komşuya çok da deşifre olmamaya gayret gösterip güneşlenerek geçirdim.Ben bunu yıllardır yaparım,denize gitmeye üşendiğim günlerde....Tabi geçen yaz üşendiğimden değil,bir çok açıdan tadım kaçık olduğundan yaptım bunu.Bu arada bu yaz annem bizim için kedilerin doğum tarihini ayarlayamamış.Yavrular biraz büyümüş olacaklar bizim varış tarihimize.Annem bizim bilumum yavrulara düşkünlüğümüzü bildiğinden tavuğu kuluçkaya yatırmış :) Civcivlerin çekeceği var bizden :)
.
Bizim ilçe Akdeniz'in koynunda ama bozulmamış bir yerdir.Ne büyük oteller var,ne ateş pahası diskolar :)Yüzyıllar öncesinde taa Buhara'dan gelip yerleştiği söylenen bir Yörük memleketidir bizim orası.Okuduğum bazı kaynaklarda öyle yazıyordu,bilmem ne derece doğru.Ama Yörük memleketi olduğu kesin. Yörükler,durmadan yayla ile sahil arasında göç ettiklerinden hayatları da ona göre düzenlenmiştir.Eskiden bir kıl çadır,iki çanak,bir tencere,bir çömçe,bir senit(yufka açma tahtası),oklava,yufkayı pişirmek için saç,bir-iki eşekle yayla yollarını tutarlarmış.Eeee,zaman değişti.Şimdi artık kamyonetlerle göç ediyorlar.Genelde çoğunun küçük bir yayla evi var.Kışı sahilde geçirip, havalar ısınıp da seraların ürün vakti geçince kendilerini yayla evlerine atarlar.Bazıları işini bırakamaz,hergün ya da bir kaç günde bir yaylaya gecelemeye gider.Yani bazı şeyler değişmiş olsa da, birçok şey hala yaşamaya devameder.
.
Yörükler her an taşınmaya hazır yaşadıklarından lüksten kaçınmışlardır.Herşeyin basitine,kolayına kaçmışlardır.Bunun izleri hala günlük hayatta ve yaşamları boyunca devameder.Tutucu değillerdir genelde.Turizmin etkisi.Eski nesil kadın erkekler hala şalvarla gezerken,çocuklar,torunlar unutmuştur şalvarı.Ama konuşma dili aynı devameder.Biraz kaba gelebilir bilmeyenlere.Yaz geldiğinde göçmemişse yaylaya,evlerin damlarındaki çardaklarda yatar hala çoğu.
.
Çocukluğumdan kalan bazı yayla anılarım var benim de.Çocukluğumun o saf,küçücük dünyasına bir daha dönemiycek olmanın verdiği o yakıcı sızı kapladı şimdi içimi.Geçen yaz kötü geçse de,güzel anlarım da olmuş şimdi hatırladım.4 yaşlarındayken gittiğimiz o yaylaya bir daha gidebilmek ancak geçen yaz kısmet oldu.Ve günlerimin çoğunu dibindeki yöresel kamelyada geçirdiğim o ardıç ağacına doya doya baktım.Kamelyaya oturdum.O yaşlı ardıç ağacına kimbilir kaç kere tırmanmıştım.Aradan tam 30 yıl geçmişti.O hep oradaydı,neler görüp geçirdi kimbilir?Ama ben hep başka yerlerdeydim.Acaba o mu daha çok şey görüp geçirdi,ben mi diye düşünmeden edemedim şimdi bir an.Ona da saygım var ama şüphesiz ben daha çok şey yaşamış olmalıyım...Şimdi onun fotoğrafını bulup koymak şart oldu.
.
Yaşlı ardıç ağacım,çocukluğumun sessiz şahidi...Gölgende ne çok eğlendirdin beni...Rüzgarınla serinlettin...Gövdene ne çok sarıldı küçücük ellerim...Yapraklarını ne çok koklayıp,kokunu ciğerlerime çektim...Ardıç ağaçlarına düşkünlüğüm senden midir yoksa?Hiç aklıma gelmemişti...Çocukluk anılarımın en özel yerinde saklısın...Unutmadım seni...


Büyümek için can attık yıllarca,

Bilemedik,bilemedik,

O küçücük dünyamızda,

Büyümenin

Hep çocuk kalabilmeyi istemek olduğunu,

Bilemedik,

Göremedik...

Dipnot:Hafızam beni yanıltmış.Fotoğraflarda oğlumun kolunu sapasağlam görünce,bu yayla gezisini bir önceki yıl yaptığımızı hatırladım.... :) Fotoğrafları gezerken, o günün benim için ne kadar özel olduğunu bir kez daha hatırladım.Sanırım bir sonraki postumda yayla fotoğraflarından ekleyeceğim gene buraya....

11 Haziran 2009 Perşembe

Henüz Ölmedim :)


Biliyorum aradan biraz uzunca bir vakit geçti.Arada tatile ihtiyaç hissediyor insan değil mi biraz?Tatil işi şaka da,hayatımda bir takım değişiklikler yaşadığım dönemlerdeyim diyeyim.Yokluğumda takipçilerimden eksilenler olmuş bakıyorum :) Zorlama yapmak istemiyorum kendime arkadaşlar.Bu bloğu kendime olumlu etkileri olsun diye açtım.İçimden yazmak gelmediği halde yazarsam bu işin tadı kaçar.O yüzden arada bu kaçamaklarımı mazur görün olur mu?Daha önce de söylemiştim,ne laf olsun diye yorum yazıyorum,ne de çok yorum alma kaygısı taşıyorum.Ama bilinki sizlerin postlarını genellikle aksatmadan okuyorum.Mani-depresifin depresif haline de ihtiyaç duyuyor bünye :) Maniye katlanıyorsanız depresife de razı olun canım benim için :) Arkadaş hatrına çiğ tavuk yenirmiş :) Neyse döndüm bakalım,korkmaya başlamış olanlar vardı geçen bir ara girdiğimde öyle söylemişlerdi.Zannederim o zamandan beri öldüğüme kanaat getirdiler ki takibi bırakmışlar.
.
Sahi,çoğu zaman bu aklıma takılıyor.Biz blogculardan biri Allah korusun ebedi hayata geçsek birbirimizden haberimiz bile olmaz,bloğu sorumsuzca bir veda bile etmeden bıraktı gitti sanırız büyük ihtimalle.Neyse işi geyiğe vurmaya başladım galiba.Gelemiyorum hiç böyle geyik muhabbetlerine,tarzım değil pek.Bendeniz Ağır Abla :) Şimdilik bu kadar....Hoşçakalın...